21 Ağustos 2011 Pazar

20 Ağustos 2011 Cumartesi

üç nokta

İsmet Özel’e niçin şiir yazıyorsun diye sorduklarında  Allah’ın gözüne girmek için cevabını vermiş.. 

Bu cevap bende bir miladın başlangıcı oldu bunu itiraf ediyorum! 

Bazen şunu neden yaptın, bunu neden yapıyorsun diye sorduklarında  aynı cevabı veriyorum.. 

Sonra hem soruyu soran, hem de ben karşılıklı susuyoruz!

13 Ağustos 2011 Cumartesi

saat 19:47

İftara yarım saat var..

Televizyon'da Obama'nın beyaz saray'da Müslümanlara verdiği iftar yemeği ile ilgili
haberi izliyorum, aklıma Malcolm geliyor birden..

Malcolm öldürülmeseydi eğer,
Obama bugün amerika'nın kaçıncı siyahi başkanı olurdu acaba?
Bunu düşündüm! 

Veya afrika yoksulluk ile bu kadar hemhal olur muydu gerçekten?
Bunu da!

Ne var ki, şu mübarek saatte hiç bir şey sana küfretmeye engel değil,
birleşik devlet! canın cehenneme.

6 Temmuz 2011 Çarşamba

burayı sevmiyorum, bahsetmişimdir

 Saat 03:35!

Tutmayan uyku, çamlıca gazoz, paketin dibinde kalmış
üç beş kuruyemiş, sigara..

Balkonda oturuyorum ve bir kez daha anlıyorum ki sessizlik
tuhaf bir şey abi!

Çarşı-pazar gezmeyi sevmeyen adamların
ezbere bildiği bir şey..

Tuhaf mı? Öyle işte..

Aslında gecenin bu saatinde Kılıçarslan havasında bir şeyler yazabilirsem daha iyi olur mu diye aklımdan geçiriyorum.

Birilerine kalaylayabilirim ilk cümlede, amerikan rüyası yerine İstanbul’u anlatabilirim inadına veya Hakan Albayrak gibisinden ”ben Ortadoğu’ya meftun bir adamım Allah’ım” diye başlayan bir dua edebilirim ve bitiririm bu yazıyı!

Sorumsuz insanları, dertsiz - tasasız insanların bilgisizliğini ve acımasızlığını da sıkıştırırdım araya..
Üç beş cümle ile kollarımı açarak haykırırım hem ne olur!

Ama vazgeçtim!

Zarifoğlu'nun çocuklar ile birlikte bir videosuna rastladım şimdi facebook’ta! Oyun oynuyor..

Yıl 1985..
Benim dünyaya teşrifime henüz 1 sene var,
onun vefatına 2 sene!

Ağzında sigara falan..

Ne diyordu Zarifoğlu daha önce ''hayalimin ayağı yere değmiyor henüz''

Sadece cümledir deyip okumamak lazım bunu, başka bir şey, neyse..

Bizim durumda pek farklı sayılmaz hani!

Yine neyse!

Sustum, gün ışıyacak, müsadenizle-
uykuyu hatırladım
benden rölans..

26 Haziran 2011 Pazar

orası neresi, burası bir adam










Allah'ım bu adamların kalbi var!

Kimisi bu dünyadan göç edeli seneler olmuş, kimisinin saçları beyaz, kimisi bir yerlerden duyuruyor sesini, ama ortalıkta görünmüyor!.

Bizim mahallenin delikanlıları,
Bizim mahallenin afili delikanlıları!

Cahit Zarifoğlu, Sezai Karakoç, İsmet Özel, İbrahim Tenekeci,
Nurullah Genç, Tarık Tufan

ve diğerleri...

19 Haziran 2011 Pazar

şarkı devam ediyor

Bugün İstanbul kadar Saraybosna,
İzmir kadar Beyrut,
Ankara kadar Şam,
Diyarbakır kadar Kudüs ve Gazze kazanmıştır, diyordu Başbakan..

Bizler ilçemizde ki Bilgi İşlem Merkezi'nde mazbata girişlerini tamamlayıp Tv başına geçtiğimizde, o sevinç anında bile, aylardır bu sahneyi bekleyen, gözleri dolu ne çok insan yüzü vardı etrafımızda..

Dışarıda ise şarkılar, türküler, korna sesleri ve horon birbirine karışmış, sevinç görülmeye değer..

Şükürler olsun bir kez daha yüzümüz ak ayrıldık seçimlerden..
Şükürler olsun bir kez daha dualarımızın kabulüne şahit olduk..

Aslında bu seçimler ile ilgili yazacak çok şey var, aslında bu seçimler ile ilgili olarak bir kez daha alayına kapak oldu gibisinden bir şeyler diyesim var..

Ama görünen köyün kılavuz istemediği gerçeğine dayanarak, işin özünde yalnız şu gerçeği görmekte yarar var;

2002 yılından bu yana oylarımızı yükselterek yolumuza devam ediyoruz.. 8,5 yıl gibi bir sürede geçtiğimiz yollarda inşa ettiklerimiz inkar edilemez!

Ama yine de birileri bakan gözleri ile kör numarası yapıyor ve ekonomide, dış politikada, eğitimde,sağlıkta v.s. tüm bu yapılanları göremiyorsa şayet, üstelik tüm bunları inkar ediyorsa, o zaman Adnan Menderes'in yıllar önce söylediği şu sözleri hatırlatmakta fayda olacak;

Esasen öteden beri milletçe kalkınmamızın düşmanı kesilmediler mi?
Şimdiye kadar memleketin muvaffakiyetlerinden birisini dahi kale alıp bahsettiler mi?
Türk milletinin zeka ve gayretlerinin mahsulü olan bin bir eserden birisine dahi başlarını çevirip baktılar mı?
Milletin olan her güzel şeyden, birisini dahi benimsemek faziletini gösterdiler mi?
Hayır.
Aksine olarak her muvaffakiyeti bir felaket, her güzel ve muhteşem eseri bir zarar diye göstermek için seneler ve senelerdir nasıl çırpındıklarını milletçe bilmiyor muyuz.

1 Mayıs 2011 Pazar

durum şimdilik bu

Dünyanın gidişatından Müslüman sorumludur diyordu Muhammed İkbal,
Bunu çok düşündüm..

.. sonra da karikatür dergileri için yanıp tutuşan bir devir yaşamadığım için kutladım kendimi!. Nasıl ki televizyon kültürüm çekirdek misali başladın mı bitiremeyecek cinsten değil, işte öyle bir şey..

Yine sigarayı bırakma çabalarım başlamadan sona erdi, yine annem imalı imalı konuşuyor, yine tarlasına inen uzaylıyı taşla kovaladığını söyleyen yurdum insanını çok seviyorum.. Mesela herhangi bir toplumda yüksek ses kahkahalar ile gülen kadınlardan ne kadar nefret ediyorsam o kadar nefret ediyorum Müjdat Gezen'den, Levent Kırca'dan, Zeki Alasya'dan!..

''Mizah acı çeken insan tarafından layıkıyla yapılır, neşesi, keyfi yerinde olan kimse mizahı beceremez'' demişti siyasi bir danışman.Peki Cem Yılmaz? diye sorduğumuzda ise, cerrahiler dergahına gidiyorsa, maneviyat arıyorsa, mutlaka onunda bir sebebi var diyor ve ekliyordu; bugün iktidarı eleştiren ve çoğu zaman çirkinleşen karikatüristlerden, sanatçılardan bazıları işlerini layıkıyla yapmıyor ama ne yapalım,
demek ki acıları büyük!.

26 Şubat 2011 Cumartesi

açık tribün














Santraya koşmak istiyorum o benzersiz golden sonra..
Meşin yuvarlağın ve formanın ve terin ve çılgınca bağıran o kalabalığın arasına kendimden kurtulmak için, astımdan, sızlayan bacaklarımdan.. Ne kadar borcum varsa ne kadar kitapsızlığım, ahmaklığım, hakkını yediğim ne kadar kul varsa onlardan.. Hatta bu beklemiş çayın tadından kurtulmak için, santraya koşmak istiyorum, sesimi duyurmak için..

Madem bu oyun sadece topu sürmek ve pas yapmakla ilgili, öyleyse neden hep şık çalımlar, afili delikanlılar kalıyor akılda,  neden bir jeste denk düşüyor bu muazzam uğultu..

Peki diyelim başımızın zonklaması geçer, diyelim ramallahtan da geçer futbol tanrısı..
Neyse ne!.

O derin pası alıp çizgiye iniyorum anladın ya,
Türklere mahsus bir gülüşle, anladın ya...

İsmail Kılıçarslan

29 Ocak 2011 Cumartesi

Mona













Bir trene atlayalım ve gidelim diyorum bazen Mona..
Neresi olduğunun önemi olmasın, herhangi bir yer, biraz uzak.. 
Mesela sen yolluk hazırla bir gece evvelinden, ben biletleri ayarlayayım.. Unutmadan üç beş türkü atalım şu Çin malı zımbırtının içine.. Ara sıra Amerika, İsrail, Bush, Şaron, vesaire.. diye kalaylayayım ben, ihmal etmeyeyim!..

Makinamızı da alalım, gülümse demeden gülen veletlerin fotoğraflarını çekelim, dünyalık raporlarımıza bakalım sonra!.
Hatırlayalım ama Mona...
Önümüzde deniz, arkamızda binlerce kişilk bir koro vardı, susmuştuk!. 

Hatırlayalım!.
Korodan yükselen resmi alkışlar, sonra yakılan bir türkü, sonra yağmur, sonra sigara, 
Sonra..

İçimden bir şey geldi,
Saçlarına düşen akları görünce,
Dedim, öpsem elini...

Ocak 2011/İstanbul

5 Ocak 2011 Çarşamba

istanbul tramvayını seçiyor

Hatırlarsınız muhakkak..
2006 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin düzenlediği ''İstanbul Vapurunu Seçiyor'' anketi ile 8 ayrı vapur modeli oylamaya sunulmuştu. İstanbul'da yaşayanlardan beğendiği vapur modeline internet ortamından oy vermesi istenmiş ve sonucunda  % 40'lık bir oy oranı ile benimde en çok beğendiğim 4 numaralı vapur modeli bu yarıştan galip ayrılmıştı..
Beğenmiştik, kazanmıştık..

Şimdi gelelim asıl mevzuya..
Büyükşehir Belediyesi İstanbul halkının önüne yeni bir anket daha sunmuş..
Oyunuzu kullanabileceğiniz ''İstanbul Tramvayını Seçiyor'' adresinde ki anket ile 2 ayrı tramvay modeli görücüye çıkmış..
A ve B modeli..
Bizden de bir kez daha bu modellerden bir tanesine oy vermemiz istenmiş..
Belirteyim ki, benim favorim A modeli,  bakalım bu kez sonuç  ne olacak!.
Bekleyip göreceğiz...

26 Kasım 2010 Cuma

Allah ellerini bırakmasın

Demli olan herşey güzeldir düşüncesinde olduğumuzdan, en güzelinden ve en yakışıklısından bir hikaye anlatmaya başlamadan evvel demli çaylarımızı söyleriz önce, sonra birer sigara yakarız,
vururuz sohbetin demine...

Öyledir hani, birbirimize benzeriz biz!.

En çok İstanbul'a aşığız, en sık Üsküdar'da ve Divanyolu'nda rastlaşırız,
bir yolunu bulur yürürüz inadına görmek istediklerimize.
Kani Çınar'ın dediği gibi ''maksat puştlar fitil olsun'' biz yürürüz...

Ummadığımız kadar kalabalığız aslında!.
Kimisi bu sebeple korkar bizden, kimisi başına tac eder..
Aynı karakterlerden etkileniyoruz mesela, aynı melodilerde takılıp kalıyoruz,
içimizden birisi Aliya dediği an gözlerimizde karda dua eden bir adamın
fotoğrafını canlandırıyoruz, bilge bir adamın!..

Bir kaç  yazar vardır bizden tabiri ile aslolan veya bir kaç şair vardır!.
Gençliğimizi harmanlayan her ne ise işte onu yazanlardır onlar, ve en zor anda, şu hissiyatsız kalabalıklara en  keskininden bir kaç sözü tekrarlayanlardır, ta ki hissiyatsızların anlayacakları an'a kadar...

Biz tabirinin tam merkezinde ki bir kaç adamdan birisidir mesela,
Tarık Tufan..
(1973-?) Özgeçmiş dediğin işte bu tire işaretidir, hepsi bu...
diyen, iyi şeyler söyleyen, söyledikleri ile çoğu zaman bizlere tercümanlık eden, sevdiğimiz, saydığımız, radyocu, yazar
ve tv programcısı bir adam...

Bir vakit ''Meksika Sınırı'' isimli program ile bizleri ekran başında esir
edebilmiş, yalnızca kitaplarında bahsettiklerinden uzun uzadıya bir yazı çıkarılabilecek, şimdilerde Kafa Dengi isimli program ile bizleri tekrardan ekran başında esir eden bir acayip adam!..

Günün birinde Ertuğrul Fındık soruyor Tarık Tufan'a;   
''Ben seni tanıyorum, çok da fazla ortalıkta görünen biri değilsin.
Ancak buna rağmen seni sevenler sana enteresan bağlarla
bağlanmış, nasıl açıklıyorsun bunu?''

 Cevaplıyor Tarık Tufan'da;

''Annem bana çok ortalıkta görünme evladım demişti, ben de ortalıkta görünmüyorum.
Ortalık denilen yer ürkütücü bir yer abi, millet dolaşsın, biz bir gün ortalığı toplamaya geleceğiz.
Bizi sevenler! Onlar da ortalıkta değiller, beraber takılıyoruz işte,
Allah, onların ellerini bırakmasın!''.. 
...

Kalabalığız, en çok İstanbul'a aşığız, en sık Üsküdar ve Divanyolu'nda rastlaşırız...
Öyledir hani birbirimize benzeriz biz, demli olan herşeyde güzeldir evet,
üstelik bizim kafamız yerinde, hamdolsun...

9 Ekim 2010 Cumartesi

dünya dönüyor işte ispatı






















 Şu çok gürültülü kalabalığın bağırışları sağır edercesine yankılanıyorsa kulaklarında, merak etme sakın, yalnız değilsin!.Yolumuz bir, gönlümüz bir. Az ileride, bilmem kaç adım ötede, işte ben oradayım..

Safsatalardan yılgın halimizle şükürler olsun ki kıymetini biliyoruz elimizdekilerin, bir de hırs ve öfkeyi bedavadan okutabilirsek, işte o vakit keyfimize diyecek olmayacak... Lakin nefis inadına direniyor, biz direniyoruz, karşılıklı yumruklaşmalar birbirini izliyor, herbirimiz bir bir hayıflanıyoruz, ama yine de bunca karmaşa arasında bir tek haklı gerekçe gelip bizi buluyor, kısasa kısas...

Bak ne diyeceğim; ufuksuz düşüncelerden saklan sende en tezinden, elbet bir gün gelip kapını çalacaklar!. Ellerini açık, ezberini sıkı tut,
bilmem farkında mısın,
bu sır en çok sana yakışıyor...

12 Eylül 2010 Pazar

halk yönetime el koydu















Sayın Başvekil Adnan Menderes ve arkadaşları - 1980 darbesi ile yargısız infaza uğrayan ülkemin genç fidanları; hepiniz rahat uyuyunuz efendim, evlatlarınız - torunlarınız olan bizler, sizi dar ağacına yürümeye mecbur bırakan içi dışı çürümüş zihniyetin sahipleri ve savunucularına, tokat gibi bir cevap verdik bugün, alnımız ak, gönlümüz ferah...

22 Ağustos 2010 Pazar

referandum yolunda

Geçtiğimiz gün bir garip koşturmaca arasında, Galata Köprüsü üzerinde yürürken Yeni Cami'den yükselen akşam ezanına eşlik etmenin ve sonrasında oturup sofraya bir yudum su ve bir hurma ile oruç açmanın verdiği o hazza varabildiğim için hudutsuzca şükrettim Allah'ıma..
Bir gün daha gelip geçti dedim, kalan ...

Bu sene referandum çalışmaları sebebi ile orucumuzu bir çok gün evimizde olmasa da dostlarımızla aynı sofralarda açıyoruz, kimi zaman sokak iftarlarında buluşuyoruz, kimi zaman ise toplantı veya çalışma öncesi-sonrası, merkezimizde, veya başka bir yerde, davette.
Şu var ki yoğunluk had safhada olmuş olsa bile herkesin bu sürecin ciddiyetinden haberdar olması, herkesin elini taşın altına koyması sebebi ile karşımıza çıkan problemlerin çözümünde zorlandığımızı söylemek kendimize büyük bir haksızlık olur, herşey şu ana kadar olması gerektiği gibi, ne eksik, ne fazla..

İzliyoruz işte hergün, birileri kayısıyı, fındığı anayasa paketi içinde arıyor, hiç sıkılmadan halka şikayette bulunuyor, maddeler hakkında akla mantığa uygun bir tek olumsuz görüş söyleyemiyor, çünkü bulamıyor..
Hadi buna diyebiliriz ki sen bir kuklasın, zaten partinin zihniyeti çürümüş ve kokmak üzere, fakat;
yavru muhalefet lideri ne yapıyor, kendi partisinin aslolan tabanını yok sayıp ciddiyetsizce çemkiriyor, ayıp be kardeşim, biliyorsan konuş ibret alalım, bilmiyorsan sus adam sanalım, bundan başka sana daha ne diyelim..

Öyle veya böyle, 12 Eylül günü birileri daha fazla özgürlük, eşitlik ve demokrasi namına tercihlerini Evet olarak kullanacak, birileri ise darbe anayasası ile yola devam edelim zihniyeti ile Hayır diyecekler..

Şayet sandıklardan çoğunlukla Evet çıkarsa 12 Eylül demokrasi bayramı olur,
hayır çıkar ise bundan önce anıldığı gibi darbe yıldönümü..
Karar senin..

15 Temmuz 2010 Perşembe

düzensiz fiiller

Bazen öyle bir an oluyor ki, hiç düşünmeden tüküresim geliyor şu dünyanın düzenine!.

Her köşe başında mutsuzluk manzaralarını seyretmek sıkıyor insanı, başını nereye çevirirsen çevir bir olumsuzluk, her yeni gün bir önceki günden pek farklı değil, sorunlar üst üste binmiş, sıra sıra dizilmişken bir şeylere sitem etmekte haklı herkes, kimimiz haddinden fazla sorumsuz, kimimiz ise alabildiğine mutsuzuz..

Srebrenitza katliamının 15.yıldönümünü geride bıraktık şu günlerde..15 yıl evvel birileri, kimselere aldırış etmeden Avrupa'nın orta yerinde insanlığa sığmayacak bir vahşet gerçekleştiriyor, birileri olanı biteni sadece izlemekle yetiniyor, Bosna'da, Srebrenitza'da insanlık öldürülüyordu,
üstelik ulu orta, herkesin gözleri önünde..

Yalnız Bosna'mı peki mutsuzluğumuza sebep, tabi ki hayır!.
Bugün Afrika'da bir lokma uğruna sömürülen insanlar, Filistin'de özgürlükleri uğruna duaları ve ellerinde ki sapanları ile nöbet beklemekten başka çaresi olmayanlar, Kafkaslar'da, Irak'ta, Afganistan'da, Doğu Türkistan'da yıllardır benliklerini kaybetmeye zorlananlar ve tabi ki her birinde vahşice öldürülen çocuklar..

hiç birisi çıkmıyor aklımızdan, çünkü hepsinde ayrı bir zulüm yaşanıyor..

işte bu yüzden,
öyle bir an oluyor ki bazen
hiç düşünmeden tükürmeli diyorum, şu dünyanın düzenine!.

9 Temmuz 2010 Cuma

bir nev-i alaturka

Yeni nesillerin fark etmesi, bilenlerin biraz farklı dinlemesi için Nev'den,
Bir Nev-i Alaturka..

Kendine has bir dinleyici kitlesine sahip Nev'in, farklı yönlerini yansıttığı, içerisinde zamanla ruhumuza işleyen 10 unutulmaz alaturka şarkının yer aldığı, dinlemekten bıktırmayan, usandırmayan, coşku ve hüzünü barındıran son albümü.
ve hatta müzik otoritelerine göre, son zamanların en iddaalı albümü!.

Bir haftadır evde olsun ofiste olsun bu albüme takılıp kaldım, Nev'in farklı yorumu ve şarkılara kattığı güncel tınılar bildiğimiz şarkılara ayrı bir hava katmış, böyle olunca da ister istemez dinlemekten keyif alınacak bir albüm ortaya çıkmış, kimilerinin tabiri ile dinlendiren bir albüm..

Geçmişin gizli kalmış hazinelerine doğru, kimi zaman hüzünlü kimi zaman coşkulu ama muhabbetin eksik olmadığı bir yolculuğa çıkmak için kesinlikle tavsiyedir,
dinleyin derim..

2 Haziran 2010 Çarşamba

Nuh'un Gemileri

Pazar gecesi Ayşe Sarıoğlu'nun son tweet'i ''iki askeri helikopter ve 4 savaş gemisinin takibinde ilerliyoruz'' olmuştu, bu bildirimin ardından bir daha da haber alamadık gemilerden, aklımız onlarda kalarak dalıp gittik uykuya, sabah acı haber ile uyandık, sonrasında yaşananlar ise malum..

Amaçları ambargoyu delmek ve Gazze Limanı'na ulaşmaktı.Farklı milletlerden yüzlerce aktivist, ulaştırmaya çalıştıkları yardımın yanısıra yanlarında aslında hepimizin vicdanını taşıyorlardı, gecenin bir yarısı kesildi önleri, kimisi şehit oldu kimisi yaralandı ve tutuklandı...

Hakan Albayrak şöyle diyordu 30 Mayıs tarihinde kaleme aldığı lakin 1 Haziran günü yayınlanan yazısında; cenâb-ı hakk'ın bizi büyük bir devrimde enstrüman olarak kullandığını iliklerime kadar hissediyorum, Filistin'in meşru başbakanı İsmail Heniye'nin dediği gibi; gemiler gazze limanına ulaşsa da ulaşmasa da kazandık..
Ne denilebilir ki başka,
Hakan Albayrak'ın dönüşünü sabırsızlıkla bekliyoruz, eminiz ki anlatacağı çok şey var..

Aslında pazar gecesinden bu zamana bir çok gelişme oldu, hepimiz gelişmeleri çok yakından takip ettik, detaylandırmaya gerek yok, ancak şuna dikkat etmek gerekir ki, önce Dışişleri Bakanı Davutoğlu BM'de, ardından Başbakan Erdoğan'da tüm dünyanın gözünü kulağını çevirdiği Salı günü gerçekleşen grup konuşmasında İsrail ve işbirlikçilerine tarihi bir ayar vermiştir,
ayar nasıl verilir göstermiştir...

Sonucunda; yardım malzemeleri Gazze'ye ulaşmış, İsrail geri adım atmak zorunda kalmış, tutukladığı tüm gönüllüleri serbest bırakmıştır.
Şu bir gerçektir ki, Ortadoğu'da yeni bir dönem başlamıştır artık, ne olacak bilinmez,
yarın ola hayrola..

23 Mayıs 2010 Pazar

çocuklar inanın, inanın çocuklar

Şu Pazar günü cümle alem uyurken, erkenden dikildim ayağa..
Dün bütün gün Çakma Gandhi'nin vaatlerini dinlemenin bende ki getirisi bu oldu sanırım, icraate dayalı bir tek cümle bile duyamadık adamın ağzından, canımız sıkıldı, uykumuz kaçtı.

Adamcağız memur misal görüntüsünden uzak, rahat görüntü vermek adına önce kravatı çıkarmış, sonra da Önder Sav'ın tembihlerini harfiyen yerine getirmiş; 'al çocuğum oku bunları' bak ipler benim elimde ona göre, 77 il başkanını bağlamak kolay olmadı senin için, hem öyle bir hitap şekli kullan ki silinmesin hafızalardan.
Mesela de ki; Recep Bey.
Recep bey yukarı Recep bey aşağı.
bak gör işe yarayacak, iktidar yolu açılacak, güzel günler göreceğiz, güneşli günler..

heytt
çevir kazı yanmasın Kemal..

Ne acı..
En popülerinden bir kukla ortaya çıkardılar, ipleri aldılar ellerine, oynatacaklar.
Şu kesin ki değişen bir şey olmayacak, muhalefet yine muhalafetliğinden çok polemik yapmaya devam edecek.
aynı tas aynı hamam...

5 Mayıs 2010 Çarşamba

sanalizasyon

Nasıl bir zamanda yaşıyoruz!.
Hepimiz kendimizi bile bile fişliyoruz, ne seviyorsak, ne sevmiyorsak, ne beğeniyorsak, ne istiyorsak bir bir söylüyoruz elaleme, hem de kimse bize bir tek bile soru sormadan...

Televizyon dünyasından isimlerin özel hayat-özel hayat diye kameralardan kaçışırken savunmaya çalıştığı o hayat var ya, o artık hiç birimizde yok biliyoruz.
Herşeyimizi çarşaf gibi sermişiz ulu orta, buyrun-buyrun işte ben buyum diyoruz, bir de kendi ellerimizle elleri davet ediyoruz..
İnsanları gerçek manada merak etme duygusunu yitirdik hepimiz, ki zaten sanal profillerini ziyaret edince halet-i ruhiyelerinden merakımızı giderip bir şeyler çıkarabiliyoruz, iyiymiş iyi, baksana gülücükler falan kondurmuş sağa sola!. bırak iyi kalsın!..

Anlamadığım bir durum daha var.
Dışarıda gayet ciddi, oturmasını kalkmasını bilen gibi görünüpte, sanal profillerinde cıvıklaşanlar yok mu?!..
Bir de 'ben şu sanal zırvalığı ciddiye almıyorum ki' gibi bahanenin arkasına sığınmaları yok mu!...

neyse..
elden bir şey gelmediğine göre Cem Yılmaz'ın o ünlü vecizesi çınlasın kulaklarımda;

koy götüne rahvan gitsin...

7 Mart 2010 Pazar

we could be the same












Manga'nın 2010 Eurovision'da söyleyeceği şarkıyı dinledim bugün.
Melodi ve sözlerin Türkçe karşılığı güzel.Bildiğimiz Manga havasında bir ritim var şarkıda,henüz düzenlemeler yapılmamış olmasa dahi değişecek pek bir şey yoktur sanırım sahne performansı haricinde.

Kanımca Manga iyi işler yapabilir, ilk tepkilere ve eleştirilerede bakılırsa en azından ilk sıralarda olabileceğine dair inancı bize sağlamış gözüküyor!.
Umarım...

26 Ocak 2010 Salı

kötü sözlük

sözlük yazarı oldum!.
kötü sözlük'ün..
bir bu eksikti ya,
yeni açılmasına rağmen okuru hiçte az olmayan bir sözlüğün üyesiyim işte,
eğer ziyarete gelirseniz memnun oluruz,
hadi bakalım,
sözlüğümüze bekleriz..

6 Aralık 2009 Pazar

twitter

Obama efendi seçim anketlerini bu sayfa üzerinden yapıyor dedikleri vakit duymuştum.
pek tınlamadım!.
Sonra ünlülerin ve sosyetenin alayı orada dediler,
cemiyet aleminin hayatı beni bozar dedim!.bu seferde umursamadım,
şu orada,bu orada dediler,değişik bi şey dediler,günlük değil anlık bi şeyler yazıyosun dediler!.
hımm,bak o zaman enteresan dedim, dayanamadım, merak ettim
sonunda daldım, üye oldum!..

kısaca ; artık bende Twitter'lıyım..
''buraya tıklarsanda benim sayfama gidersin''

3 Aralık 2009 Perşembe

düşün ...

kapat şimdi gözlerini..
yeşil ve mavinin buluştuğu bir yer düşün,
ne geçip dönen arabaların asfalta bıraktığı hışıltıyı duysun kulakların, ne de şu korkutan kalabalığı görsün gözlerin..
çok severim Volkan Konak'ın ''Maçkaya'' türküsünü,ne gider şimdi,
bu türküyü duy mesela!.
dağları çevreleyen bulutlar sararlar etrafı,bulutlar aşağıda sen yukarıda kalırsın,
derinden bir nefes daha çek içine,birazda üşü,
yinede kapat gözlerini ama,
yeşil ve mavinin buluştuğu bir yer düşün sadece,
neresi olduğunun önemi olsa da olmasa da,
bir yer düşün!.

bayram tatilinden dönen bir arkadaşın memleketi
ve civarında çektiği fotoğraflara baktıktan sonra diyorum ki ;
kesinlikle görmeliyim şu doğu karadeniz'i...

24 Kasım 2009 Salı

öğretmenim

*hiç bir zaman öğretmen olmak gibi bir hayalim olmadı,

*kimi öğretmenimi hiç sevmedim,onlarda sevmediler!

*kimini her dediğini yapacak kadar çok sevdim, çünkü onlarda çok sevdiler!..

*her erkek çocuğu gibi ilkokul'da öğretmenime aşık oldum, ama hiç bir zaman söyleme ihtiyacı duymadım!.

*oturduğum masalar genelde her dönem sınıfın en arka köşesinde olduğundan matematik derslerinde öğretmen tarafından çokca ön sıralara davet edildim.Bu yüzden matematik öğretmenlerim ile ilişkilerim arka sıradan ön sıraya doğru yürürken attığım 5 adım süre içinde içimden ettiğim küfürlerden ve ''hocam şimdi bu benim ne işime yarayacak ki'' gibisinden cümlelerden ibaretti..

*Tarih,coğrafya ve edebiyat öğretmenlerim ile aram her daim en zirvedeydi, çünkü dersleri sevdiğim için doğal olarak onlarıda severdim, çünkü onlarda beni severlerdi.

bunlar gibi yazılabilecek bir sürü şey vardır elbet,
aslında çok sonra anlarız ki meğerse biz bütün öğretmenlerimizi çok severmişiz ama ne yazık ki bunu anlamak için araya biraz zamanın girmesini beklemişiz!.
hiç bir zaman öğretmen olmak gibi bir hayalim olmadı evet!.ama ne vakit olursa olsun öğretmenlerime sonsuz saygı duydum..

hem okul, hemde okul öncesi öğretmenleri,
hepsinin günü bugün..
24 Kasım ..
bütün öğretmenlerin, öğretmenler günü kutlu olsun ...


dipnot : kafama taş felan düşmedi,bu da ne şimdi denilebilir ama,
bugünü unutmamak gerekli!.
hem bakarsın belki bir öğretmen blog'a tıklar,
bu yazıyı okurda hatırlanıyorum deyip mutlu olur,
mutlu olunca güler,
çünkü o gülünce çok güzel!..

21 Kasım 2009 Cumartesi

hastayım

3 gündür hasta yatıyorum.!
şimdi her hasta olana domuz gribi yaftası vurulduğundan dolayı tırsmadım değil,tırstım!
şükür bugün daha iyiyim,
en azından bunları yazabilecek kadar!...

17 Kasım 2009 Salı

günaydın istanbul kardeş











Sabahları radyo'da ''günaydın istanbul'' diyen bir ses vardır!.
sizi bilmem ama
acayip mutlu eder beni!..
güneş vardır,
bir de son demleri ile geçip giden birazda üşüten ayaz!
bak işte bunu seviyorum ben!..

Gül renginde gün doğarken,
Boğazdan gemiler usulca geçerken
Gel çıkalım bu şehirden
Ağaçlar,gökyüzü ve toprak uyurken.. diye devam eden bir şarkı,
ve bu şarkıdan çalınmış bir duvar yazısı ;

Belki kuşlar geçer üstümüzden,
Kanatlanır senin ellerinden...

4 Kasım 2009 Çarşamba

pişmanmısın bab-ı ali ?

bir zamanlar kitap satan bi genç vardı hani..
bugün tezgahını açtığı o kaldırım üzerinden yürüyüp giderken hey gidi günler deyip inceden bir bakış attı eski mekanına,az birazda duygulandı!

biliyomusun; herhangi bir yayınevi'ne kapak atsaydı tamamdı o zamanlar,açtığı kitap tezgahı bahaneydi,para kazanmak gibi bir gayeside yoktu..

gün geldi,görüşmeye gittiği hokkabaz yayınevi müdürünün saçma bir ifadeyle; F klavye ile yazacaksın çocuğum! önerisine önce şaşırdı sonra da Q klavye ile yazınca ayıp mı oluyor ki? dedi,yani kopardı filmini.
almıyoruz kardeşim dese anlardı,lafı döndürüp dolandırmaya gerek yoktu ki!..

binadan çıktı,Cağaloğlu sokaklarında sigarasını yakıp hem yürüdü hemde kimseye belli etmeden ağladı ..
kısa süre sonra devlet konukevinde staj vakti gelmişti zaten, bir kaç bahanede kendisi buldu ve kapattı açık hava sahasına sahip tükanını !..

İstanbul Modern'deki kitap fuarında son kez standın başında bekleyip yaptı jubilesini fiili olarak edebiyat alemine!..
1 yıl sonrada sigortacı oldu zaten,
halen de bu mesleği icra etmektedir kendileri...

heyt be!..
5 yıl geçmiş,
ne çabuk!..

30 Ekim 2009 Cuma

cumartesi

Bugün ayna karşısında yüzüme bakarken, sakalımda gördüğüm 4-5 tel beyazlığa mı kafayı taktım bilmiyorum ama yaşlanıyoruz ulan dedim kendime,
hemde çok içten!..
şu saatlerde ard arda dinlediğim bir enstürümantel var ki belki de onun getirisidir bu durum kimbilir!. ''incesaz-eylül''
balkona çıkıp inceden yağan yağmuru izlerken yaktığım tek dal sigara ve sessizliği dinleyen vaziyetimde devamında meydana gelen görüntü..
çok acı cümleler kurdum blog, farkındayım..

Aylardır her cumartesi gecesi habertürk'te yayınlanan 'tarihin arka odası' programını muhakkak izliyorum..
Murat Bardakçı, Erhan Afyoncu ve Pelin Batu üçlemesinin tarih üzerine tartışmaları,hiç bilmediğimiz konular ve özellikle Osmanlı dönemine ait gün yüzüne çıkardıkları belgelerin yanında Murat Bardakçı'nın yıllarca araştırıp bulduğu ve gözüm gibi bakıyorum dediği eski taş plakları dinletmesi ve yine Murat Bardakçı'nın tanburu eşliğinde gecenin en kimsesiz zamanlarında Yaprak Sayar'ı dinlemenin keyfine varmak isteyenler içinde bu programı kesinlikle tavsiye ediyorum..Tarih ve Türk sanat müziği bir arada kısaca.
Genelde yeni gün doğana kadar devam eden yayını 5 gibi koltuk üzerinde uyuya kalmış vaziyette tamamlayanlardan olduğumdan kaç zamandır takip eden birisi olmama rağmen programın veda cümlelerine şahit olamadım henüz!...

bu arada,
tekrar dinliyorumda eylül'ü!
sakalımdaki 3-5 tel beyazlığa takmıyorum galiba kafamı,
başka bir şey bu,
daha başka bir şey..

23 Ekim 2009 Cuma

nefes ...













Her anında Aktütün geldi aklıma,daha fazlası olamaz dedim.
Karakol baskını sırasında sinirden elimde ki telefonu ekrana fırlatmak istedim..
Ağladılar,ağladım!..

Karabal Jandarma Karakolu'nu korumakla görevli
bir yüzbaşı ve kırk askerin hikayesi ..
Nefes ...
Kesinlikle tavsiyemdir,
pek kimse anlatmadan muhakkak izleyin derim..

19 Ekim 2009 Pazartesi

bilge kral ...

Aliya İzzetbegoviç ..
Namı değer ; Bilge Kral ..
Ömrü boyunca tek bir amaç için yaşamış ve bu amacına varabilmenin gönül rahatlığında vermişti son nefesini,şehit düşen dava arkadaşlarının yanıbaşında ebedi istirahatgahına gömülmekti son vasiyeti, öyle de olmuştu ...

Çok uzak değil,hepimiz hatırlarız değil mi Mostar Köprüsü'nün vurulduğu o sahne'yi ve hiç bir zamanda inşa edilen yeni haline aldanıp unutmayız o bombaların ardından kahkahalar atan Sırp askerlerinin seslerini ...
Bütün Dünya'nın gözü önünde bir avuç Sırp'ın yaptığı o kıyıma herkes seyirci kalmıştı hani, Camiler yakılıyor, insanlar kurşuna diziliyor,kadınlara tecavüz ediliyor, bebekler bir milletin soyunu kurutmak üzere nefretle başlarından vuruluyor,bir millet zorla kendi vatanlarından göç ettiriliyordu ..

Garipti, çünkü hepsi Avrupa'nın göbeğinde yaşanıyordu ve kimse ses çıkarmıyordu bu olanlara çok uzun bir süre ...
Hiç bir zaman metanetini bozmayan ve ömrünü tek bir amaç uğruna yaşayan Bilge Kral ise Dünya'ya '' Yemin ederim ki köle olmayacağız'' diyerek bir iman abidesi olduğunu gösteriyordu ... Ömrü hep aynı amaç uğrunda geçmiş,uzun yıllar hapishanelerde tutuklu kalmış,işkence görmüş ama hiç bir zaman vazgeçmemişti.Balkanlardan Türkleri asimile etme hevesiyle yanıp tutuşan Sırplar ve Hırvatlar'ın karşısında dimdik duruyor,her platformda bir gün bağımsızlığımızı ilan edip bayrağımızı göndere çekeceğiz diyerek ideallerinden vazgeçmediğini gösteriyordu ...
Türk-İslam aleminin yetiştirdiği ender liderlerden birisiydi o.Tüm zorluklara rağmen verdiği mücadelesini sonunda kazandı, geride Bosna Hersek Cumhuriyeti adı ile bir devlet bıraktı.Hatırlarsınız ki Türkiye'den giden Barış Gücü askerlerinin Saraybosna sokaklarında tank ile geçiş yaptıkları esnada onlarca Boşnak Türk'ü tank üzerindelerdi ve caddelerde,sokaklarda,evlerde binlerce Boşnak ellerinde Bosna Hersek ve Türkiye bayrakları ile Türk'ün her daim en onurlu ve başını eğmeyen bir millet olduğunu göstermişlerdi dünyaya..Evet bir zaferdi bu ve Bilge Kral tüm dava arkadaşlarım ile cennet'de görüşmek üzere diyerek ayrılıyordu bir süre sonra aramızdan ...

Şöyle söylüyordu konuşmasında ;
"Bu günleri gösteren yüce Allah'a hamd ediyorum. Tarihimizi kanımızla yazdık. Evlerimiz yakılıp yıkıldı. Düşmanlarımız mert değildi, alçakça katliamlar yaptılar. Yapılan katliamları dünya şimdilerde ortaya çıkartılan toplu mezarlardan anlamaktadır. Bu gerçekleri haykırmıştık, duyan olmamıştı. Tüm acılara rağmen çok şükür ayaktayız. Yıkılan ev ve camilerimizi yeniden inşa ettik. Şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Onlarla inşallah cennet'de buluşacağız, onları Allah'ın ve meleklerinin huzurunda şanlı direnişlerinden dolayı kutlayacağız. Gelinen noktada herşey bitmiş değil, yeni başlıyoruz. Başlattığımız mücadelede eksiklikler olmasına rağmen bir yerlere geldik. Bundan sonra görev sizlerindir. İlerleyen yaşım ve sıhhatim nedeniyle aktif siyaseti bırakıyor, bir nefer olarak ömrümü halkıma hizmet etmek isteyen siyasilere destekle yaşayacağım. Allah'a hamd ediyorum ki bugün elimdeki dalgalanan bayrağı teslim edeceğim inanmış yüzbinler var. Artık Bosna Hersek hür ve bayrağımız kendi topraklarımızda dalgalanıyor.
Selam sana ey halkım."

“Çektiğimiz zulümleri imanımızla göğüsledik”,
“Hayat kısa değil, ben onu uzun buluyorum.”
diyen, İslam dünyası için bir model lider olan Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç, 19 Ekim 2003 günü 78 yaşında Saraybosna hastanesinde vefat etti..
Mezarına Fatih Sultan Mehmet'in mezarından toprak serpildi ve milletini Yüce Yaradan'a emanet ederek yumdu gözlerini ...
Ruhu şad olsun ...

6 Ekim 2009 Salı

sükût ..

Fatih Camisinin Türbe kapısından çıktığınız vakit duvar dibinde küçük masalar ve taburelerini,sokak üzerinde ise sırayla dizilmiş çay evlerini görürsünüz...

Muhabbet ehli için genelde akşam saatleri mükemmel bir yerdir burası.Ne geçip dönen araba olur ne de kuru gürültü.Çay kaşığının ince belli bardağa vurmasıdır en fazlası,bundan rahatsız olanıda var mıdır bilemem? ..

Bu çay evlerinden birisinin sahibide arkadaşım.Vakit buldukça ''Somuncu Baba''nın demli çayını içmeye giderim muhakkak ..
Şunu bilirim ki; kaldırıma kurulu masanın üzerinde bir bardak çayım,parmaklarım arasına sıkışmış sigaram ve yanıbaşımda nefsimi sorgulayabilen ezan sesi ;
alıp götürürler beni ...!

3 Ekim 2009 Cumartesi

brownissa

büyük bir iştahla dedim ki ; brownissa getirirmisin hocam, bir daha ki sefere kesin içmeliyim demiştim sözümü tutmalıyım.
sipariş geldi,masaya bırakıldı,renk ofsayt.kesin vişne gibi ekşidir bu nimet dedim, görüntü öyle çünkü, bir yudum aldım, böğürtlengillerdenmiş meğer, ekşiymiş hakikaten..
Hakkında bilgi aldım üstelik ; menşei Makedonya'ymış, oradan geliyormuş v.s..
bu bile kurtarmadı.
sonuç?
pek beğenmedim ben bu brownissa'yı.
ama şimdi derseniz ki Osmanlı Şurubu ve Ab-ı Hayat diye, derim ki; yerli malı yurdun malı herkes onu kullanmalı,
ikisi de gerçekten özel ve güzel..
ancak herşeyden önce ağa kapısı güzel.

28 Eylül 2009 Pazartesi

ağa kapısı

Ağa Kapısını bileniniz,gidip göreniniz var mı bilmiyorum, ama bilmeyenler için ısrarla tavsiye ederim..Pişman olmayacaklarına bizzat kefilim ...
Kapısı önünde beklerken dış ambiyans biraz hayal kırıklığı yaratabilir ama içeriye adım attığınız vakit hele ki teras katına çıktığınız an dudaklarınızdan düşecek tek kelime ; İstanbul olacaktır..

Süleymaniye'de İstanbul Müftülüğü'nün yanında ki Fetva yokuşundan aşağı sallanıp solda ki ilk sokağa daldığınız gibi göreceksiniz zaten küçük tabelasını.

Alt katta hiç oyalanmadan 2.katıda es geçip çıkacaksınız terasa, İstanbul sizi karşılayacak zaten, ama mümkünse manzaraya nazır oturmaya bakın, eğer masalar dolu ise her an gözlerinizle felfecir okuyun ki birileri kalkar kalkmaz masaya doğru uçun ve kapın masayı ... olur ki beni de böyle bir masada görürseniz ''aaa şu bizim tanıdık, dur rica edeyim'' gibisinden iç geçirmelerle masama göz dikmeyin, yeminle tanımam!!..

Hafiften rüzgar ve arka fonda ki ince müzikle bir bardak çay ve sigara eşliğinde ''işte İstanbul'' dedirten nadide yerin adı Ağa Kapısı ...

Burada çay içmenin keyfi elbet ki başkadır ama farklı tat arayanlar için ;
*Brownissa
*Ab-ı Hayat Şurubu
*Demirhindi ve
*Osmanlı Şurubu gibi farklı tatlar'da var..

henüz gitmeyenler için benden söylemesi..

peki 1 hafta sonra ne oldu, devamı işte burada...

26 Eylül 2009 Cumartesi

karma

geçenlerde efsane Metin,Ali,Feyyaz üçlemesinin Metin'i şimdilerde milli takım antrenörü ve Fatih Terim'in yardımcısı Metin Tekin'le konuştum telefon'da..
adam aracının hasarı ile ilgili rapor hakkında benden bilgi beklerken ben ; hocam niye Bosna maçı böyle oldu ya dedim..!! hoca'da açıklama yapmaktan bıkmış olacak ki 'oldu işte' demekle yetindi sadece ..
muhtemelen telefondan sonra ; burada da mı aynı soru lan' demiştir.
kesinlikle ...
bu arada İbrahim Tatlıses'inde şirketine ait bir aracın hasar evrakları içinde Tatlıses'in nüfus örneğini buldum da 1952 doğumluymuş, olur ya bir gün şu yaştayım derse haberiniz olsun ...

**
dün metrobüs'de yanımda oturan kızın telefonun müzik çalarından ard arda 3 kez son ses dinlediği Cem Garipoğlu kılıklı herifin La Fontaine'ine sinir olmuş vaziyetteydim..aslında karşımda ki teyze sinir olmuştu,bende onun hislerine tercüman olup birazdan gerçekleşecek fiili durumun ufaktan olabilmesi hakkında bir şeyler kurguluyordum,çek al şu kulaklığı ...
aç başka bi şarkı bizde faydalanalım be ablacım gibisinden umutla bekledim ki olmadı, ya sabır çekerken dayanamayıp sonunda çekip aldım kulaklığı kulağından ...evet bunu yaptım, yuhhh ..!!
biraz kısarmısın dedim, teyze rahatsız olmuş..
kız hönk olmuş halde karşımızda ki teyzenin bakışlarından utanıp küçücük bir özürün ardından demesin mi ; dinleyebilirsin diye..
yok sağol dedim ama, kulaklık hala benim elimde ..
sırada ki parça mı? yüksek sadakat-belki üstümüzden bir kuş geçer ..
bir fincan acı kahvenin 40 yıl hatrı varsa eğer,
bir bardak demli çay'ın hatrı nedir peki?..


yine dün son şehzade Ertuğrul Osman Efendi'nin cenazesine gitme planları yaptım ki, gidemedim maalesef..ruhu şad olsun,sık ziyaret ettiğimiz bir yerde ebedi istirahatte bulunduğu için en kısa zamanda ziyaretine giderim sanırım..televizyon'dan izlediğimiz kadarıyla çok kalabalıkmış ki halkın duyarlılığı gerçekten güzel..
üzülüyorum ben bu geçmişe, aslında bu ailelere..yıllarca ülkenin idaresinde en tepede yaşamak ve sonrasında vatan topraklarından sürgüne gönderilmek, o günün şartlarında bu gerekli miydi bilemeyiz ama keşke 70 yıl sonra değilde daha erken hatırlayabilseydik onları..

Bu arada, Bm genel kurulunda Başbakan'ın Türk Bayrağını yerden alıp, katlayıp cebine koyması..
takdir edilesi bir durum, kesinlikle..

13 Eylül 2009 Pazar

maçın ardından

Dün akşam Galatasaray Beşiktaş maçını izledik bizimkilerle ..
Tabii ki ben zafer sarhoşluğu yaşarken, Serdar hüsranlardaydı..
Bir Denizli'ye bir hakeme saydırıyordu, sakin ol kanka teskinlerime rağmen Sami
Yen'in yanından geçip giderken sağ elinin 3. parmağı ile selamladı stadı, ayıptır kardeşim desemde fayda etmedi, haklıydı çünkü!..

Dün ayrıca Selman'ın doğum günüydü, maçtan sonra Etiler Mado'da kendi aramızda hatırladık bugünü,güzeldi.
Cihan lavabo'ya gitme bahanesiyle pasta ve ıvır zıvırını ayarlatmış içeride.Hilal pastayı servis ederken saat 1'i geçmişti sanırım, bir saatlik açıkla bir gün rötarla kutladık cellocan'ımın doğum gününü,
iyi ki doğdun kardeşim, iyi ki varsın ...

6 Eylül 2009 Pazar

hürriyet'in kankaları ..

Ahmet Hakan ve Ertuğrul Özkök'ün daha gitmeden reklamına başladıkları ve şimdilerde köşelerinde paylaştıkları umre notlarını okuyordum da, aklıma geldiler yazayım dedim ..
Güzel de ballandırıyorlar hani, reklamın iyisi kötüsü olmaz dedirtiyorlar ..
Ahmet Hakan'ın sağ sol ayrımında kendi kendine bir şeyleri ispat etme çabalarına gülüyorum her zaman ki gibi,bu mevzuda bile ''ilelebet değişemeyeceğim galiba diyerek acıtasyonlarda kalıyor yine, Ertuğrul Özkök'e ise eyvallah diyorum,adam ben buyum kardeşim diyor ve anlatıyor, bir zaman Doğu'ya yürüdüm de şimdi yüzümü Batı'ya çevirdim diyerek laf gevezeliği yapmıyor, tamam sevmiyor olabiliriz kendisini ve gazetesini ama doğru yazdığı için tek atışlık aferinimiz varsa, bu sebepten olsun, bir seferlik ama !! ..

Ertuğrul Özkök ''her şeyi yazı dizisi sonunda açıklayacağım'' diyerek okuru merakta da bırakıyor, mesela bundan sonra içki içecek miyim ? namaz kılacak mıyım ? diye soruyor ve cevabını da yazı dizisi sonuna saklıyor .. Basit olsa bile işi biliyor ...Oralarda oruç tutmadım diyor üstelik, garip mi ? bilmiyorum .. Bildiğimiz tek şey bu iki şahsında şu mübarek ay'da böyle hassas bir konuyu sulandırmasıdır, bence öyle en azından ...
Mesela benim uzaktan bir yakınım yıllar önce çocuğuna Ahmet Hakan ismini koyarken yıllar sonra buna pişman oldumu acaba? kendisini pek tanımadığım için pişman mısın sorusu hep içimde kaldı, bir gün sorarız inşallah .. :)
O ki bir zamanlar bir kesimi Kanal 7 karşısına oturtup ne alakaysa idol olabilecek kadar işler yapmış,ne yapmış ki,bu da meçhul !! sonra bu durumdan sıkılacak olmuş ki anti medya saflarında yer almış ve orada bile yıllardır her yazısında eski ben ve yeni ben diyerek birden eski ben olarak kararsızlığını vurgulamıştır..Sen kimsin aloo !!
Tek tesellimiz bir gün bu adamında en azından kankası kadar cesur olup ''ben buyum'' cümlesini bir sefer de söyleyip artık okuru güldürmemesidir..Bu kendisi için de iyi olacak hem; ne sağcısı ne solcusu seviyor, birisi eskiden böyleydi güvenmem diyor, diğeri ise bizim satanlarla işimiz olmaz deyip tanımıyor..Ne diyelim Allah kimseyi kararsız bırakmasın ...

1 Eylül 2009 Salı

biraz değişiklik olsun ...

Bloghane'de tam 156 post'u taslak olarak kaydettim bugün ..Yazdıklarım ve yapılan yorumların hepsini saklıyorum.. Hepsini tek tek okudum, neler kalmış geride,kimler doğmuş,kimler ölmüş,kimler kazanıp kimler kaybetmiş..
Henüz 2006 ve ben bir önceki sayfam ile blog alemine adım atmıştım, o arada şehr-i şahanem ile yaşanılanlar ve yanlış anlaşılmalardan sıkılmış ve Bloghane'yi açmıştım, o mevzu da kapanıp gitmişti ...
Kimin aklına gelirdi ki bir blog sayfasından sebep bu yaşanılanlar, bilen bilir .. Ben hepsine razı geldim, umarım onlarda öyledirler..Ben tanıdım, o veya onlarda beni tanıdılar, onlar yeter ki bu hüzün demlerinden çıksınlar, bu halleri ile bizi üzmesinler, hep gülsünler, bu kafi'dir ...
Kim bilir belki ara sıra eski postlardan yayınlarım, yad etmiş oluruz yazdıklarımızı, hatırlamak unutmaktan güzeldir her zaman bence ...
Değişiklik olsun istedim, bir iki temaya bakıp bu temada karar kıldım, idare eder, öyle arayıp arayıp bulamadım gibi durumlar yaşamadım, görüntünün önemi yok, önemli olan içinde olanı yakalayabilmek bence.

1 Haziran 2009 Pazartesi

işte o ka..

Ben bildim bileli yeşil ambalajında saklanan
30 gr lık cüssesi ile janjan'lı Halley'e bile kafa tutan
Ebedi dostluk yalanı ile ezeli rakibi Çokoprens ile aynı rafta ne yazık ki yıllardır barınmak zorunda kalan
Alırken ; bu kırık !! bu da kırık !! hııhh bu sağlam .. demek zorunda bırakan
Eti'nin henüz benzerini yapamadığı
Dünden bugüne hiç değişemediğim
Yegane bisküvimin adı ; Probis
protein depom benim..

Çokoprens haddini bilsin!.
işte o ka.

2 Mayıs 2009 Cumartesi

Panorama 1453

Bugün Serdar ile birlikte Panorama 1453 müzesine gittik ...
Hava son günlerin alışılmışı gibi kara bulutlar ile kaplı ve biz bilet kuyruğunda geleceği belli yağmura yakalanmadan içeriye girmenin planlarını kuruyoruz..
Nihayet sıra bizede geliyor ve adım atıyoruz içeriye..
Bilet 5 TL sadece, yalnız ziyaret 15-20 dakika arası, böyle az olduğunu felan sanmayın, fazlası ile yetiyor.
Bekleme salonundan müzeye çıkan karanlık merdivenlerin sonrasında muhteşem bi görüntü karşılıyor sizi, tek kelime ; bu kadar olur diyebiliyorsunuz ancak...
Sanki fetih günü oradaymış gibi bir yandan top sesleri diğer yanda mehter marşları, kafanızı ne tarafa çevirirseniz çevirin bu kutlu güne dair manzaralar...
Hiç bir boşluk yok duvarlarda, kusursuz bir çalışma,üstelik sadece resim değil 360 derece gördüğünüz, hemen önünüzde toza toprağa karışmış toplar, saplanmış ok'lar v.s. bir sürü o günden kalmış görünen gereçler var..
Kesinlikle tavsiye ederim gitmeyenler için..
Topkapı Şehir Parkı içerisinde panorama 1453.

eskidendi çok eskiden

Ey blog, sen bilmessin, çok sevdiğim bir ezgi vardı '' Ağlama Karanfil ''
kaç zaman sonra yeniden dinledim, ne çok özlemişim meğer, bir sigara yaktım, sonra bir daha, bir anısı varmı ki bende, yok diye hatırlıyorum, sanma sakın öyle, heveslenme, duygusala falan bağlamıyorum,
ama oku bak ne diyorum ;

Zamanı öldürmek üzere sayfalarda gezinirken bir sitede darvakit linkini görüp tıkladım bugün, bu bizim sürekli bahsi geçen darvakit mi diye soracaksan, evet ta kendisi cevabını alacaksın benden, açılmış tekrar, ama yöneticileri kim bilmiyorum, eskilerden kimsenin kalmadığı aşikar..

Senin henüz blogosfer'de varolmadığın zamanlarda hayatımıza blog kavramını sokan o güzelim edebiyat sayfasının adı işte, darvakit.
Yazıyorduk bizde 25 t kardeşim ile birlikte, düşüncelerimizi paylaşıyorduk, öğreniyorduk, öğretiyorduk, o vakitler sosyal paylaşım sayfaları yok, tek profilimiz bloglarda, kanıtlamak mı istiyorsun kendini, o zaman sarılmalısın kaleme..
Yaz bakalım çocuk, yazda, görelim maharetini.

Neler yazmış, neler paylaşmıştık, güzel güzel geçiniyorduk ki bir süre sonra bir şeylerden sebep anlaşamamıştık, biz kendimize göre, onlar kendilerine göre haklıydılar, öyle böyle sürüp gitmişti bir dönem, o vakitler şimdi ki gibide değildi, bloglar el üstünde tutuluyor, yurdum insanı blog sayfaları ile yeni yeni tanışıyordu, yıl 2003 sanırım, hey gidi günler..

Bilirmisin, pek bir kavga dövüş ayrılmıştık kendileri ile, biz aralıksız yazarken dışlanmış hissine kapılmıştık bir an, bildiğin istenmemek gibi, ne acı, birileri kapıyı dışarıdan kapatmamızı istiyor, biz direniyoruz!.
Sayfa edebi duruşundan çok karşılıklı atışmaların ortasında kalınca bir çoğu cemaat.com'a taşınmış, darvakit kapanmıştı.
Biz de kendi yolumuza gitmiştik tabi ki, saçma sapan sebeplerden yaşanan tadsızlıklar!! öyle ki sayha diye fikirdaş bir dostumuz vardı, bir süre sonra sokakta bu sayha deseler gidip yakasına yapışacaktık, öyle bir şeydi işte.

Tüm olanlardan sonra aylar geçmiş cemaat'de bir süre deneme yazmıştım, insaf edip üyeliğimi kabul etmişlerdi, e iyi de yazıyorduk vesselam! okuyorlar, beğeniyorlardı, sonra yine boşverip yazmadım, artık bir blog sayfası açmalıydım, hedef buydu, ey bloghane senden öncekiler ve senin temellerin o zamanlardan atılmıştı anlayacağın!.
25 t blog sayfasını açmış fakat yazmaya devam etmişti, bir süreliğine oralara yerleşmişti, buluşmalara katılmış, kaynaşmıştı, hatta adamı yıllar sonra Ankara'da asker iken bulmuşlar, ziyaret etmişlerdi..

İşte böyle blog, 6-7 seneyi geçmiştir bu bahsettiklerimin üzerinden, zamana bakar mısın?
Daha önemlisi o gün ki hayallerimiz ile bugün arasında ki farkın farkına bakarmısın?
Ne biliyim be yavrum aklıma geldiler işte,
bi garip oldum ama şimdi, yeminle..

17 Şubat 2009 Salı

geldim

ve bitti!.
15 aylık ayrılığa paydos dedim dün akşam!.
Uçaktan indiğim gibi buz gibi bir hava çarptı yüzüme, soğuğu bile güzel bu şehrin, onu bile özlemişim.
neyse, ben şu an olanı biteni anlamaya çalışıyorum,
bakın keyfinize.

10 Eylül 2008 Çarşamba

adıdeğmez

















Gece bir hendeğe düşercesine,
Birden kucağına düştüm gerçeğin.
Sanki erdim çetin bilmecesine,
Hem geçmis zamanın, hem geleceğin..

Sükut...Kıvrım kıvrım uzaklık uzar..
Tek nokta seçemez dünyada nazar,
Yerinde mi acep,ölü ve mezar?

Yeryüzü boşaldı habersiz miyiz?
Güneşe göç varda, kalan biz miyiz?..
***

Üstad'ı saygıyla anarken, son iki mısrada sorduğu soruyu düşündük hep..
Sahiden, kalan biz miydik?..

27 Ağustos 2008 Çarşamba

portakalı soydum

Facebook'ta hayatımın ilk aşkını buldum be kuzum.
Tam 10 yıl önce
Şey ben seni seviyorum,
Sen?
Bende..
Cebimde ki 300 bin ile Merter Mc'de ona ilk kez bir şeyler ısmarlıyodum ..O zaman Mc pek lüx sayılırdı hani,
tabii Mc'de para kıt kıtına denkleşince eve yürüyerek gelmiştim ...
Tenefüslerde kantine beraber gidip 2 patatesli 2 cola alıp bahçenin arkasına oturup konuşurduk...Her şey ilk aşkla başlar derler ya,
Sınıfta kendi nikahımızı bile kıymıştık,
Gülay nikah memuru, İlyas ve Vildan da şahitlerimiz.
...derken bir gün tatilya'da bi kaşarın peşine gidişim,yüzüme inen tokat ve,
evet..
ayrılık..
Hey gidi günler hey ...

11 Ağustos 2008 Pazartesi

geldim

Sabahın köründe düştüm yollara, adresim Alanya...
Emanet'e çantamı bırakıp plaj'a doğru yol alıyorum...
Üç beş insan'dan başka güne plajı hazırlayanlar var bir tek, bu saatte güneş yakıyor yüzümü, Kleopatra gerçekten çok güzel.
Tenimde Akdeniz,su sıcak, ama vakit geldi, bu daha güzel, yolcudur abbas diyorum, bağlasan durmaz..
Günaydın İstanbul diyeceğim demiştim,
Saat gece 00:30,
iyi geceler İstanbul,
ben geldim dostum.

16 Mart 2008 Pazar

k.i.t.s.

Beklenen albüm nihayet müzik marketlerde...
''Kötü İnsanları Tanıma Senesi''...
Şimdi koşup D&R'a almak vardı ya bu albümü, ama bunu dostlara bırakıyorum !! Malum!!...
askeriz be cancağızım.

1 Mart 2008 Cumartesi

asker der ki

22 gün sonra ilk kez çarşıya çıkabildim bugün...Ve biliyorum uzun bir süre daha yazamayacağım, çünkü muhteşem bir yoğunluk var Mart sonuna kadar, eh ekstra bir durum olurda çıkarsam yazmaya devam...
Öncelikle şunu söyleyeyim ; Antalya Gazipaşa'dayım...Antalya merkeze 3,5 saat uzaklıkta bir yer. Turizm ile aşırı ilgili bir yerde değil, ilçelere dağıtımlarımız olurken büyük hayalle Kemer, Kaş, Manavgat ve Alanya beklerken Gazipaşa dediklerinde '' haa, orası neresi yaa'' diyerek tepki verdim...Koskoca Antalya'nın en ucra yeriymiş meğer, Antalya havaalanında inip biraz gezmenin ardından bitmeyen yolculuk sonrası anladım bunu :) ...
İlçe merkezi haritada deniz kenarında olabilir ama inanmayın :) ilçenin yerleşim yerleri epey içeride kalıyo, ben şu güne kadar geldiğim gün hariç Akdenizi göremedim valla... Ama söyleyeyim Antalya merkez, Manavgat ve Alanya muhteşem yerler...

Neyse ; halimize şükür etmeyide ihmal etmiyoruz, kıymet bilmeyi biliyoruz en azından...
Kendinize iyi bakın, açın pencereleri ve benim için doya doya bir nefes İstanbul'u çekin içinize...
Hadi görüşürüz...

8 Şubat 2008 Cuma

abbas yine yolcu

Tüm bildiklerim, gördüklerim, duyduklarım, yarım kalmış sözlerim, hayallerim, umutlarım, sevdiklerim, beklediklerim, beklettiklerim...
Hepsi zihnimde, hepsi benimle, içimde bir köşede.
Şimdi tüm bakışlar üzerimde, vakti ve saati belli bir bilet cebimde, anladın ya sen, yolcudur abbas, bağlasan durmaz.

hadi bakalım, Allah'a emanet olun, fazla duygusala bağlamadan yolculayın beni, su dökün arkamdan, seviyorum  sizi :)

26 Ocak 2008 Cumartesi

aydın out antalya in

Evet uzun zamandır yazamıyordum...Acemiliğin son zamanlarına doğru başlayan yoğunluk ve doğal olarak bizleri etkileyen yorgunluk varolunca akşamları pek zaman kaybetmeden yatağıma yatıp uyumaya başlıyorum...Bunun sebebi ki blogu epey zaman yalnız bıraktım, internet başına geçsem bile yazmaya fırsat bulamadım...

Aydın'da 70 gün geçirmenin ve kalan 6 günün sevincini yaşıyoruz...
Yani üzerinde ''Varış :İstanbul'' yazan biletlerimiz cebimizde kalan 6 günü sayıyoruz ; Bekle bizi İstanbuuulllll :)

Dün ; gece eğitiminden dönüp üşüyen halimiz ile yataklarımıza girmeye hazırlanırken '' Dağıtımlar Belirlenmiş '' diyen bir ses ile kaldık yerlerimizde...Sıramıza geçip ''hayırlısını bekledik''...
Derken sıra bana gelip okununca, artık bundan sonra geri kalan ayların nerede geçeceğini öğrenmiş bulunduk : ANTALYA ...
ege'den akdeniz'e..
hayırlısı...

1 Aralık 2007 Cumartesi

özledim lan..valla bak!.

İstanbul'u özledim bugün.
Yağmurlu bir sabaha uyandık Aydın'da, ilk kez yağmur yağdı geldiğim günden beri, belki de ondan dır değil mi, İstanbul'dan ayrıldığım günde böyleydi hava, soğuk ve yağmura hazır...
Köprüden Anadolu topraklarına geçerken öylece görebildiğim gibi bakmıştım şehre...İnce bir elveda dedim, geldiğimde bu kez gülen bir suret ile görüşmek üzere...
Bir şarkı söylüyor benim badi ; bekle bizi İstanbul...Oğlum daha çok erken diyorum, olsun badi diyor zaman akıp gidiyor işte, en azından umut dünyamız işte...
Bende söylüyorum bu kez ''bekle bizi ulan İstanbul''...Gülüyoruz sonrasında...

25 Kasım 2007 Pazar

askeriks

iyiyim çok şükür ,çok az süre izin var- hemen bir şeyler yazayım dedim..
bu aydın memleketinin havası biraz garip, sabah sıcak, akşam çok soğuk...
neyse az izin bu kadar olur, gitmem gerek.
inşallah vakit buldukça yazmaya devam.
kendinize iyi bakın,
blogu boş bırakmayın sakın ;)

17 Kasım 2007 Cumartesi

gidiyorum

Askerlik geldi çattı ey okur..
Düşün, 15 ay yokum ben, hem gururlanıyorum, hem hüzünleniyorum, karmakarışık bir şeyler işte..
Şu an fena halde duygu patlaması yaşıyorum biliyomusun, bırak dilediğim gibi yazayım, ben ağlayayım, sen ağla, onlar ağlasın..
Bak başlıyorum, hazırla mendilini..

Bir bank üzerinde...Sessiz ve kimsesiz bir İstanbul gecesinde..
Cebimde vakti ve saati belli bir bilet, dilimde senin için söylenmiş bir şiir, umutlar, hayaller ve varolduğu yerde yarım kalmış sözler.
Gidiyorum ; bırakıp gittiğim gibi gelmek üzere,
erteliyorum ; bir gün tüm yarım kalmışları tamamlamak üzere...

İstanbul ; ne dilimden düşen kelimelerim, ne de cümlelerim yetti seni anlatmaya.Hep bir burukluk kaldı anlatmaya vardığımda, hep yarım kalmış bir şarkı ve yarım bir sevda..
Geçmiş zamanlarım, şimdi sende varolmuş pinhani sevdam, hep senin içinde yaşadığım şu aşkım.

Sevgili ; ben seni bırakıp gittiğim kadar seveceğim, seni öyle seveceğim, bildiğin gibi, gördüğün gibi, tüm sözlerimin bittiği gibi.Sessiz ve sensiz, kimsesiz, biraz yalnız, biraz asi.
Bir sen varsın gittiğimde gözümde, bir de İstanbul.
Yine kapatırım gözlerimi, şehrin karşı kıyısını düşünürüm yine, seni düşünürüm...

Şimdi bir sigara yakmalı, bir şarkı tutturmalı diline, bir kaç damla gözyaşı dökmeli topraklarına, bir kez daha haykırmalı duyacağını bilerek İstanbul'a karşı ; '' Seni Seviyorum ''...

Tüm bildiklerim, gördüklerim, duyduklarım, yarım kalmış sözlerim, hayallerim, umutlarım, sevdiklerim, beklediklerim, beklettiklerim.Hepsi zihnimde, hepsi benimle, içimde bir köşede.Şimdi tüm bakışlar üzerimde, vakti ve saati belli bir bilet cebimde, ince bir tebessüm ile karışmış hüzün bakışları var yüzümde.

Evet gidiyorum ; bir gün geri gelmenin hayalleri var zihnimde, tüm bildiklerimin aynı kalacağı ümidi fikrimde ve sen varsın sevgili, bir de İstanbul var..
Son bir söz kalır değil mi böyle zamanlarda son bir kelime, kısık bir ses ile söylediğim gibi...

Elveda...

30 Ekim 2007 Salı

vesaire

aklıma geldikleri kadarıyla ;

Medcezir betül, mehmet ve serdar için lise yıllarında bir anlamı olduğuna inandıkları parça...
Yeni Bir sayfada Sana Bakmak Neva için değeri büyük biliyorum...Kendisi için ilham kaynağı sayılabilir...
İstanbul ( Nefret ) Lise yıllarında bir marş edasında bağırmak için sebep saydık..
Gelevera Deresi: Hala ilk gün ki gibi...
Endamın Yeter İnan bu adam hep seni sevecek...
Zindan'dan Mehmet'e Mektup bana mı seslendi üstad'ım..Yarın elbet bizim, elbet bizimdir...Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir...
Bir adın kalmalı geriye, Yol ve diğerleri...
Ella Ella Sohooo ses veeer...
Ele Güne Karşı Yapayalnız bi sen varsın..
Gönül ( Fikret Kızılok ) Boğaza nazır bu şehri öylece izlemeye, ya gitmiş yada gitmek üzere kalmış umutları hesaplamaya başladığın esnada veya hiç ummadığın bir anda sevmeye başladığın bir zamanda.
Rak Benadam Only Daha fazla soru sorma bana ''Ben sadece insanım''...
Rüzgar gülü Hiç ölümü düşündün mü
Mesaj (Melih Kibar ) Nasıl bir düşüncem olur duyduğumda, günün anlam ve önemi önemli galiba, her tarafa çekebilen bir şey
For Real İstanbul'daki final geldi aklıma ve muhteşem- son-alkışlar v.s.kesin 1.demiştik- ki.
Adı Bende Saklı Kimse bilmedi seni sevgili, suyun öteki yakasından seslenirken sen..

26 Ekim 2007 Cuma

adam

Yağmur yağıyor İstanbul'a.
Gün diğer güne devri gerçekleştirdiği esnada sokağımızın en köşesinde hayat derlemesinde bulunan iki adamız.
Özlüyoruz ve özlediğimiz kadar söyleyebiliyoruz, ''kapasite meselesi bu dostum fazlası zarar ve adama kötü koyar'' ona göre.
Kabanlar boğaza kadar çekili, kapşonlar çoktan kapalı, duvar üzerinde sık sık ziyaret edilen sigara paketi ve alabildiğine sokak lambası hizasında üflenen duman.
kısaca, efkara esaret..

Geçen gün İstiklal'de tüm akşamı bir masa üzerinde pinekleyerek geçirmek isteyen bir ben vardı.Diğer günlere nazaran ne şehrin özgür kokusunu soludum içime ne de sia sia bant'ı dinlemeye yanlarına çöreklenmek istedim.Tünel'e kadar bile inmeye üşenen bir haldi bu.
Dostlar konuştu ben dinledim...
Bir ara beraberce mırıldandığımız bir Emre Aydın şarkısı sonunda vardığımız kanı ise;
Kesin hatun bu herife senden adam olmaz demiş bilader, fena koymuş anlaşılan.
O zaman birisi açıklamalı artık şu adam modelini, hem biz bu statü de yer alırmıyız ki?
Bilelim..

17 Ekim 2007 Çarşamba

neva'nın kaleminden

Şimdi bitik bir enkazın arkasından sana bakmak istesem mi, istemesem mi bilemezken umudumuzun bittiği o an….

Bir kez olsun üzülmeni istemezken, bak hüzünlü bir bahçeye saldılar bizi...Gözlerinden dökülen yaşlar cümle aleme şifa saçarken, bu ayrılıkta dermansız koydu bizi..
Daha dün, biz beraberiz hep birlikteyiz diye delice haykırmaya hazırlanırken, şimdi masum rüzgarlar ve hırçın yağmurlar altında arar olduk birbirimizi…Ahh, senden gayrı hiçbir sesi duymaz, hiçbir gözü görmez iken; hayallerimizde dahi bulamaz olduk birbirimizi…

Bütün yollar sana çıkmaya yeminli iken; çıkmaz bir sokakta bulduk kendimizi.Ve henüz yeni yeni seni anlatmayı öğrenirken bütün kalbimle, seni alıp bir başıma koydular beni…
Her ne olursa olsun, isyan yakışmaz bize, “Vahdet-i Vücuda” eremesek de …
Ben bu cümleleri hıçkırarak söylesem de, bütün olamadan böldüler bizi…..
Vuslatta birliği ümit ederken, şimdi bir yanda vuslat, bir yanda sen, bir yanda ben...

Derin bir ahh çektin içim yandı,
Kıyamaz gözüm gözlerine.
Rüyalarımdan gelir geçersin,
Varamaz elim ellerine……..

bloghane, güzel insan Neva'ya teşekkür eder :)

1 Ekim 2007 Pazartesi

24

Bir gün daha gidiyor yaşamdan.
Bir kez daha gelmemek üzere takvimlerden bir sayfa daha koparılıyor.
24'ü dinliyorum sessiz ve kimsesiz, her satırda geçmişe dair anılar seriliyor gözlerime be blog,

Acımasızca geçip giden zamandan geriye kalan sadece yalnızlıklarımız,
Yaşlanan birgün bugün, bavulu topluyor ve son vedası tıpkı dün gibi,
Köşeye çekilip aglıyor, bense yarına penceremden bakma gafletindeyim,
Gözlerim dolu ve ellerim tutuklu yüzüme, dudaklarim kilitli, hoşçakal bugün!..
Sen de yolcusun...Dünlerimde sorgusun ve 24'lük yorgunsun...
Git de dinlen, gidenlerle yarınım kapıda bekliyor,
ve son veda zamanı...

30 Eylül 2007 Pazar

mahşer-i cümbüş


















Cumartesi gecelerimi esir alan program,
'Anında görüntü show'
seviyorum bu elemanları..

29 Eylül 2007 Cumartesi

demem o ki

Deniz ve Elif vardı hayatımda.
ikiside çocukluk yıllarımın artist aşklarıydı.
bu yüzden ki süper baba fiko karakterini hiç sevemedim ben.
fiko sevdiğim iki kadını benden çalan bir moruktu o yıllarda...

3 Eylül 2007 Pazartesi

pazar anatomisi

Pazar sabahı erkenden kalktım.
Hava yağmurlu İstanbul'da, aldırmadım.Kahvaltımı yapıp attım kendimi dışarıya...Metro'ya yürüyene kadar bugünü değerlendirme adına inceden planlar yaptım.Sadece huzur ve sessizlik istedim.
Yalnız ve kimsesiz bugünü sadece kendime ayırmak istedim hepsi bu.

SultanAhmet'de indim Metro'da.Hiç beklemedim...Topkapı Sarayı'nın bahçesinden Osman Hamdi Bey yokuşunu takiben Gülhane'ye indim.Sessiz ve ıssız Osman Hamdi Bey yokuşu...Bir iki asker var.Bir de ben...
Ses verse duvarlar o kadar çok anlatacakları var ki.Ama yapamazlar, sonsuza kadar susmaya mahkum belki de geçmişi özlüyorlardır.

Sonra Gülhane Parkının Sarayburnu çıkışında bulunan o sevdiğimiz cafelerin birinde oturdum.Biliyoruz ki tek bardak çay satılmıyor.Tek kişilk bir semaver aldım ve yalnızca bu şehri seyrettim uzun uzun.
Sigara mı yaktım, ve sessizlik..

Hava açıyor İstanbul'da.
yağmur dinerken Güneş iki dal arasından vuruyor yüzüme..
şimdi gitme vakti.

1 Eylül 2007 Cumartesi

sözün özü

O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

22 Ağustos 2007 Çarşamba

sevişerock

BarışaRock festivaline gidelim dedik,
Fikir ve düşüncelerine katıldığımız için değil tabi ki, müzik evrensel bir dünya gerçeğidir tezine inanarak, bu arada söyledikleri her şarkıya ve marşada katılmıyoruz, yani evrensel dediysek bizim de sınırlarımız var canım, inan ki selman askere gidiyor diye, eğlensin gibisinden :)

Festival alanı tıklım tıklım.
Ana sahnede Aylin Aslım söylüyor.
Ardından Mısırlı Mazhar sahnede, arabic rock, fena bi şey, salla babam salla, beyin mi dayanır la buna!
Alternatif sahneye doğru yol alıyoruz ki isimlerini bilmediğimiz Mazhar-Fuat-Özkan üçlemesine benzer bir grup, bir cümle var ki şarkılarında mest oldum yeminle, ''30 umdayım ve hala sigaram ağzımda''..

Şunu söyleyeyim,
Cumartesi günü festival daha hareketli,
Demir Demirkan, Bulutsuzluk Özlemi, Moğollar ve Üç Nokta Bir sahnede,
e fena sayılmaz..

30 Temmuz 2007 Pazartesi

sen iktidara, sen rodos'a..

Kısa süreli tatil bitti...
Ve yeniden buradayım.
Tatil 3 gün ile sınırlı olunca İstanbul'a hasret kalma durumlarını yaşamadım.
deniz, kum, karpuz, kavun, hatun.. beşlemesi arasında tadını çıkarmaya çalıştık zamanın.
iyiydi, güzeldi..

Bu arada sol elimdeki seçim hatırası nihayet gidiverdi.
Aslında bu seçimden mutlaka bir iz kalmalı diye düşündüm ama sanırım bizlerde milyonlarla ortak aynı izi devam ettiriyoruz, bu yeter bence..
Baykal'ın sözünü tutmasınıda dört gözle bekliyoruz..

Bloghane'den evvel ki blog sayfamda 23 temmuz sabahını bekliyoruz diye yazmıştım ya hani, bir isimsiz ise ''23 temmuz hakkında neden yazmadın?'' demişti. Evet yazmadım!..
Çünkü yazacak hiç bir şey bulamadım.
Bence sözün bittiği zaman o zamandı..

Alayına kapak oldu, bu yetmez mi?..

16 Temmuz 2007 Pazartesi

Bırakıp Gittiğin Kadarız...

Hayallerimiz vardı,
Ve sebebi olmayan umutlarımız,
Yıllarca beklemeyi göze alan yüreklerimiz,
Ve son gecelere saklı tutulan cümlelerimiz,
Hepimizin bir hikayesi vardı,
O hikaye içinde saklı tutulan hayallerimiz,
Ve söylemeye cesaret edemediğimiz gerçeklerimiz...